dilediğim en güzel hayat
çöplerin içinde rüya aradım
düştümse eğer sana bakarken düştüm*
bir düş görüyordum. çok da ciddiye alıyordum artık hangi saçmalığı yapıyorsam orada. telefon çaldı. elimi uzatıp telefonu yanıma, yorganın altına aldım. biraz konuştum. ne konuştum? hala yorganın altında, düşteydim, konuşma düşün içinde geçti. uyandım. pencere. gri, bulutlu. hala kış sandım. ama pencereyi sonuna kadar açınca, hala direnen kışa karşı... bahar, bahar gelmiş! derhal müzik lazım.
dışarı çıkacağım. ne giymeli? bu kızlar ne yetenekli, sokaktakiler diyorum. yürüyorum, hava bir an güneşli, bir kız çiçekli elbisesiyle geçiyor; sonra bulutlar, serinlik, bir kız cafe'de oturmuş, tam da gereken kalınlıkta bir hırka üstünde, yürümeye devam ediyorum, rüzgar çıkıp hava eni konu soğuyor ya, bu kez rüzgarlıklı bir kız vitrinin önünde. nasıl yapabiliyorlar bunca kararsız, değişken havaya an an uygun giyinebilmeyi. yanlarında görünmez bir gardropla filan mı dolaşıyorlar?
şöyle böyle konuşup durduk; ama demem gerek, hayatımın en güzel iki yılıydı. sakin, sessiz, ama nasıl desem dürüst ve içten bir iki yıl. çok şey öğrendim. başımın belası yalnızlıkla baş etmeyi ve onu sevmeyi, istemediğim hiçbir şeyi yapmak zorunda kalmadan yaşamayı... hangi kitabı okumak istiyorsam onu okudum, filmlerimi kendim seçtim. evde olmayı seviyorsam çıkmadım. gecenin üçünde kahvaltı mı yapmak istedi canım, ekmek kızartıp, yumurta haşlayıp, müzik açıp o saatte kahvaltı yaptım. tek başıma çılgınca dans ettiğim de oldu, avuçlarıma kapanıp göz yaşlarına boğulduğum da. bir çocuk ve bir kedi ile herkesin keyfine uygun bir düzen kurdum. kurmadım mı!? burada bir rüya aradım ve bana kalırsa buldum. bulmadım mı!?
birazdan çıkacağım, ama işte en basit hakikat yoruyor beni; şimdi ne giymeli?
*c. zarifoğlu
38 yorum:
kaçak gelemez de sen mi gidiyorsun
o en basit en yalın en kendi sırf kendi hakikat. hayatın bütün ağır yükü o. karşıdan karşıya geçerken yolun neresinden geçeceğime bile karar veremeyen ben. çogu kez kalakalan öylece yolun ortasında kıyısında köşesinde yada herhangi bir sapağında her neyse ne. elinden hiçbir şey gelmediğini gelemeyeceğini bilmek.gece göz gezdirdiğim nietzche'nin satırlarını hatırlattınız bana yeniden yepyeni. "Gerçeklikten yalanlar yoluyla kaçıp kurtulmak için nedenleri olan kim? Gerçeklikten acı çeken. Ama gerçeklikten acı çekmek demek, kendisi bir bahtsız
gerçeklik olarak bilmek demek"
bilmek. bu da urkutuyor. gene de biliyorum:
kapanmaz yagmurun actigi yaralar
cocuklarda.
bu sene kış hem uzundu hem çetin. Güneşin gözünü aralaması ile ben yayıldım gitti bile:D
Birinin böyle bir tecrübeden böyle güzel duygularla çıktığını bilmek bana kendimi iyi hissetiriyor. Tanığı da oldum aslında. Sanki yalnızlık sizin için en gerekli şeymiş gibiydi üstelik :)
Ne giyecem derdi de hiç basit bir konu değildir ayrıca, bazen sırf onun için işe gitmek bile istemez insan.
Sevgiler
Ulker
bazen behzat ç'nin senaryo ekibinde olmak istiyorum. bana küfredecek mecra lazım. şimdi adsız, ismini bile yazmaya üşenip, benden tuhaf bir rapor istiyorsun. yahu bunu buralardaki en yakın arkadaşım tereddütlü sorar, ya da soramaz, beni yanıt vermenin zulmüne maruz bırakır endişesi ile. sana yanıt manıt yok.
sevgili erdal, demek sokakta yabanileşen, utangaçlaşan, ne yapacağını bilemeyen kardeşliğin üyesiymişiz sizinle. ben izliyorum insanları bir cafe'de oturup. bugün de öyle yaptım. en sevdiğim işlerden biri bu. cümle parçacıkları çalıyorum, sağımda solumda oturanlardan ve içimden mırıldanıp o cümleleri tamamlayıp, ordan bir hayat çıkıyorum. içim dışım sözcük. bazen soyunup dilden, tariflerden -çünkü bunalıyorum bazen. çünkü hayatı tarif etmek yerine çarpıtıyor dil-, beden, güneş ve insanlar işte manzaranın içinde, sokaktan geçme becerisi gösteren ya da gösteremeyenler... sadece bu tarif edilmeye gerek duymayan bir sevinç yaratıyor baharda.
söylediğiniz gerçeklik masalı uydurma hali ise dediğiniz gibi, en çok acı gerçeğin farkında olanlara özgü bir yetenek.
teşekkür ederim, üşenmeyip yazdığınız için. insan kendini yine de ortak bir dilde buluyor ve duyunca çok seviniyor çünkü.
sevgiler.
ooo, guguk kuşum,
farkındayım baharın sana etttiklerinin;) zavallı kış, kendi suçu yanında bir sürü başka suçu da üstlenmek zorunda kalıyor. şarapçı bir denizci gibi hiç iplemeden bu fazladan şikayetlerimizi, baharla filan bu kendinden geçişlerimize de gönül indirmeden, başını çeviriyor sessizce. zor olan kıştı ama hayattı da, diyelim de hakkaniyete uygun davranalım.
sevgiler.
sevgili ülker,
haklısınız... şimdi yanımda olsaydınız, soğuk bira bardaklarımızı tokuşturur ve sonrasında da hiç konuşmazdık. çünkü her şey anlaşılmış olurdu sizin bu sözünüzle. evet, gerekeni seçtim. bazen ağır geldi ama en doğrusu buydu. ve evet, gördünüz işte, sizin tanıklığınızda oldu ne olduysa. ama değişsin artık. bugün bostancı istasyon kahvesinde çiçekli elbisesi, kırmızı dudaklarına yakışan neşesi ile, dersim'e gidelim mi, baharda çok güzel olur, diyen arkadaşıma, olur, dedirten bu değişme ihtimalinden duyduğum sevinç:)
bugün yine de yanlış giyinmişim, montu çıkarmak zorunda kaldım:) yaşasın bahar, ne güzel:)
sevgiler.
Bu ne kadar güzel bir resim. Sayfayı açar açmaz karşılıyor. Kurduğun düzen yazdıklarınla kanıtlanıyor zaten.
resimdeki elbise yazı iyice özletti. Bense kışın bile grip olmamıştım şimdi fena halde üşütük haldeyim.
Uzaktan sarıldım nasıl olursa artık:) hastalık geçmesin
Yazıyı okuduğumda, satırlardaki cümlelerin mıknatıs gibi içimdeki duygulara yapıştığını farkettim. Yüreğim kabartılmış bir hamura düşmüş gibi şu anda... yazacaklarım parmaklarımda düğüm.
Sadece geldim, değdim demek için yazdım.
Bahar dolu sevgiler,
teşekkür ederim, ebru'cuğum. o işte öyle basit, pamuklu kumaştan, bahar gibi renkli bir elbise. arkada görünense sarajevo. öyle küçük, tatlı bir yer. hiçbir gösterişi yok.
şimdi üstümde çizgili yazlık elbise ile mutfakta gelmek üzere olan oğluma yemek hazırlıyorum. şu blogtaki müzik açık, arada dans ediyorum:)
hasta arkadaşlara sarılmak lazım, ne o öyle bulaşır mulaşır, özellikle sarılırım.
sevgiler.
momentos,
sesini duyduğuma çok ama çok sevindim. ne güzel kimse kaybolmamış aslında.
sana geç yanıt veriyorum kusura bakma. az önce süper, süper bir konuşma yaptım, skype'ta, londra da senaryo eğitimi alan çok genç bir arkadaşımla. bir film fikri hakkında konuşuyorduk ve "alyoşa gibi, diyelim bu adam," vs gibi edebiyat göndermeleri çok sıkı bir sohbet yaptı. öylesine genç ve buna rağmen nasıl derin, nasıl ama nasıl söylediğim, yabancılaşmış, yalnızlaşmış ama tüm bunlardan önce kendinde çıkış arayan insan karakterini nasıl anlamış bir arkadaş. süperdi. bunca genç ve bunca edebiyata, sinemaya hakim. bana tarkovski den, bergman dan bahseden. aslında ben en çok angelopoulos a yakınım diyen 21 yaşında bir arkadaş. hayat mucizelerle dolu. insan hayata inanç duyabilir böylece. o nedenle geciktim biraz.
üstüne senin sevgi dolu, anlayışlı sohbetin. bazen işte böyle yüce, erinç içinde, hayatın sufli yanlarının dışında ve üstünde salt insan olmanın mucizemsi halesiyle dolu hissediyorum kendimi.
çok sağol varlığın için ve güzel şeyler söylemek için kendini tutmadığın için.
sevgiler gönülden.
Ah sevgili Peri,
Ben de biraz önce Lars Von Trier' in "Melancholia" filmini izledim de geldim.
Ne hoş cidden, gençlerin araştıran, algılayan, derinliklere inen karakterde olmaları. Dediğine katılıyorum, o zaman hayata inançla bakabiliyoruz. Böyle bir sohbet için gecikmiş olmana -kaldı ki bunu dile getirmen bile çok incelikli - çok çok sevindim :)
Yüreğinde bahar dalları açsın.
İyi geceler,
Sevgili Endiseliperi,
Öyle özlemişim ki sesinin bu tonunu, ayıp mı olur sevinirsem? Çoğu insana ters bir matematik varmış gibi gelir yalnızlığını sevmesinde, halbuki değil. İki kişilik düşünmekte mümkün değildir, yalnız olmamakta. Nasıl enfes başarıyorsun bunu ara sıra unutmayı, sonra hatırlamayı. Çok mu karmaşık oldu, iyi bir şey diyorum aslında. Ay aman neyse, evet hava gerçekten çok güzeldi bugün. Kocaman sarılıyorum sana.
Sevgiyle.
balkona bayıldım, seninle o balkonda bir fincan kahve içmek... ne güzel olurdu.
tomografide görülmek istenen obje dışındaki anatomik oluşumlar bulanıklaştırılır. ben de header remine öyle baktım, öndeki seni bulanıklaştırdım manzarayı seyrettim, manzarayı bulanıklaştırdım, seni seyrettim.....herikisi de birbirinden güzeldi.
momentos,
işe mola verip, kaçtım:) pencere açık ve nasıl bir uyuşukluk veriyor bu. baktım az önce pencereye dalıp gitmişim, karşı apartmanın balkonunda sarı, yeşil, turuncu tişörtler rüzgarda dalgalanarak kuruyorlar:)
eh, bir mola vermenin vakti.
insandan kaçıp yine insana dönüyoruz işte. doğamız böyle, anlamı kendi türünde arıyorsun. ama fazla kapılmamak lazım insan denen mahluka. bazıları gerçekten iflah olmaz, terbiye edilmez şekilde çirkinler. bazıları da işte bu genç arkadaşım onur gibi mucize gibiler.
sevgiler çok.
canım atze'ciğim, ben de senin sesinin bu tonunu çok seviyorum. hiçbir ayrıntıyı kaçırmadan, her sıradan şeyde bir güzellik buluyorsun ya, bayılıyorum.
yalnız olduğumuzu bilmek, doğru bir bilgi, ama bu bilgi yalnızlığı katlanılır kılıyor mu, emin değilim. bu bir tür ibadet, kendin için yaptığın bir ibadet gibi. sabır, tevekkül, dirençle filan yol alıyorsun. sonra bahar filan geliyor, ibadet filan hak getire:) insan yüzlerinde saadeti görüyorsun filan:)
ayy benim de kafam çok karışık şimdi. sıkıcı işler içindeyim. ne dediğimi bilmiyorum:9
sevgiler çok.
"tomografide görülmek istenen obje dışındaki anatomik oluşumlar bulanıklaştırılır."
çook güzel bir bilgi. tomografiden edebiyat zevki aldım bu sözünle:) çok teşekkürler, guguk kuşum.
manzara güzel. eğer istersen sana o pansiyonun adresini veririm. sarajevo'da. ama artık oraya gitmeyiz, sanmıyorum, çok gittik. zagrep'e gitmek istiyoruz ya, bakalım, iş güç, hayat ne gösterir.
sevgiler çok.
son sorularının (ne giymeli'den öncekiler) bendeki yanıtları "evet, hem de nasıl..."
baş belası yalnızlıkla başetme kısmını konuşmayı çok isterim..darısı tüm isteyenlerin başına..
Sevgiler...
teşekkür ederim, zeytincim. yanıtlarınla içim daha da rahatladı. yoksa ben de evet, diye yanıtlıyorum bu soruları ya, benim hüsn ü kuruntum mü bu yanıt diye de tereddüt ediyordum:)
eğer yalnızlık zorunlu bir seçim değilse, seçme zeytincim. hala bir ilişkide birlikte yaşama becerisi gösterebilmek bir hedef olmalıymış gibi geliyor bana. sanırım ben ilişki denilen hadiseyi seviyorum da birlikte yaşamayı sevmiyorum. hmm.. sevmiyorum galiba. belki ben iktidar kuran, müdahale eden, kendini her türlü dayatan insanlara denk geldim. güçlü karakterlerin aynı derecede arızalı yanları da çok oluyor. ben artık tahammül edemem. risk almaktansa yalnız yaşamayı tercih edeceğim galiba. biriyle sorunlu bir birliktelik yaşamaktansa yalnız yaşamayı onaylamayı, kendi adıma tercih ediyorum. doğru, tatlı, anlayışlı erkeklerle, nispeten uyumlu bir birliktelik yaşayan herkese de bunu sıkı sıkıya korumalarını öneririm. yalnızlık pek de kolay değil.
bu kadar konuşup pek de bir şey dememiş oldum ama ilişki denilen şey çok şahsi, çok iki kişinin ilişkiden ne bekleyip, o ilişkiyi nasıl yaşattıkları ile ilgili. dışardan birinin bir soyutlama yapıp, hüküm vermesi hiç de doğru değil.
hem bahar gelmişken yalnızlığı önermek çok zalimce bir öneri olur;)
sevgiler çok.
tam da bugün,yalnızlığa sert bir dönüş yapmış,bir telefon mesajıyla sevilmediği deklare edilmiş olan bana da iyi hissettirdi yazdıkların.bahar,yaşamak denen o dipsiz,düşmekte olduğum kuyuda son anda farkettiğim ve tutunduğum,böylelikle düşüşümü frenleyen ve düşmenin farkna vardıran bir halat benim için.Bahar,müzik,güneş,miskinlik...bir süre bütün cümlelerimde bu kelimelerden en az biri olsun istiyorum.hatta uygulamalıyım.
Bugün için "Ne giymeli?" diye düşünürken, bu basit ama yorucu soru ile ilgili bir yazı okumak güzel bir rastlantı oldu.
Sizin ne kadar tatlı bir samimiyetiniz var, Peri. Sizi çok çok, hatta en çok sevdiğim, ancak artık görüşmediğim bir arkadaşıma benzetiyorum huy olarak. O sebeple kendinize dair ne söyleseniz, bendeki yansıması hep güzel anıları hatırlamak oluyor. Böylelikle arkadaşımdan uzak olmanın sızısı minicik de olsa hafifliyor.
Evren
şu an dersteyim. gizlice buraya geldim;) görüşürüz.
Öğrenirken; öğretiyorsun da canım Perimmm... Baş edebilmeyi, yetinebilmeyi, istiyorsan boyun eğmeyi; değilse eğmemeyi, kendi romanını yazarmışçasına; hayatını da dilediğince ve olabildiğince koşulsuzca biçimlendirebilmeyi ve en başta da belki; "neşe üretebilmeyi", "hissederek nefesler almayı" öğretiyorsun sen... Yaşadıkça; var oldukça... Öğretici tanımını abartılı bulup; pek de kabullenmek istemeyeceğini düşünsem de; bence öylesin... Tevazun da; vazgeçilmezindir zaten, seni bildim bileli... Sımsıkı sarıldım o çok sevdiğim yüreğine...
canım redrabbit,
o halde şey yapalım, unutalım o sevmeyeni. sigarayı bırakma eylemine çok benzer o unutma. dikkatini dağıt. demesi kolay ama oraya takılıp kalmamak lazım. ya da yozlaştıralım o düşünceyi, o aklına geldiği her seferinde kumbaraya para at ve sonra ne bileyim, almaya tereddüt ettiğin pahalı bir koku, lüks baskı bir kitap, filan al.
baharın gelişine sevinmemiz lazım. buna inanırsak, bahara ikna olursak, onun çevresinde her şeyi değiştirebilmeye güç bulabiliriz.
sevinçle uyanacağın bir gün dilerim sana.
günaydın.
hoş geldin, özgürrüya:)
ama bu soru her sabah, daha önce hiç yanıtlanmamış gibi kendini dayatıyor. işte yine sabah işte yine aynı soru: bugün ne giymeli?:)
sevgiler.
evrencim,
sevdiğin birine benzemek çok ama çok iyi geldi. hele özlemini biraz olsun azaltmak... çok teşekkür ederim bunu dediğin için. umarım seni hayal kırıklığına uğratıp, arkadaşının sendeki imgesinden ayrı düşmem.
sevgiler.
canım demet'ciğim yine bana bir sürü keyif bağışlamış:) birine bir şey öğretmek ben de pek olmadığını düşündüğüm bir yetenek, ama sen öyle diyorsan, demetcim, şu güneşli bahar sabahının verdiği şımarıklıkla derhal kabul ediyorum bu iltifatı:p
şimdi çay demleniyor ve bir şeyler yiyebilmek gerek. çünkü çıkacağım. ama yemek kısmı beni düşündürüyor. eğer yersem mükemmel olacak, sağlıklı, doğru bir şey yapmış olacağım. sonra da uygun bir şeyler giyebilmem lazım. gördüğün gibi hayatın sıradan eylemleri benim için fazlasıyla yorucu bir dert:)şimdi, şu an, yemyeşil, kocaman ağaçların altında akan bir ırmak kıyısında olmayı o kadar ama o kadar istiyorum ki. bakmaktan sıkılırsam ışıldayan yapraklara, ırmağın sesini dinleyeyim. olmadı biraz yürüyeyim. başka da insan eli değmiş hiçbir şey olmasın. hiçbir insani anlam peşinde olmayayım. ağaçla, ırmakla, çakıltaşıyla aynı olayım. hmmm... tina açık cama zıpladı, havayı kokluyor:)
ben bir şeyler yiyeyim şimdi.
ben de güzellik ve iyilik arayan ve bulduğunda nedensizce sevinen sana çok, çok sarılırım, demetcim.
sevgiler.
Sevgili Peri :)
Ne oldu biliyor musun? Bu yazı sonrasında bana bir haller oldu.. biraz önce eve girdim ve çıkarken bıraktığım gibi buldum doğal olarak evi. Bir kaç saat öncesinde (çıkmadan önce) dolabın önünde ne giyeceğime karar vermiş giyinirken, birden "yok yok bu olmadı" dedi bir ses.. hemen ketenlere yöneldim, kilo mu vermişim ne, pantolon düşüverecek gibiydi üstümden, giydim hafifim ama dökülüyorum.. Sonuçta o da çıktı, ondan sonra giydiklerim de ve sonrakiler de. En sonunda saatin farkına varıp aceleyle birşeyler giydiğimde durumu kurtarmış ve havaya uygun pozisyon almıştım nihayet. Ancak şu anda yatak odasının ve yatağın üstünü nasıl izah edebilirim bilemiyorum :)))
İşte bu da bu yazının altında paylaşmak istediğim durum bildirgesidir.
Sevgiler bahar havasında...
Not: Bir hata oluştu yorum gönderirken, o yüzden emin olamıyorum bu gönderdiğim birçok mesajdan bir tanesi olabilir.. eğer öyleyse yük yapmasın sayfaya, silebilirsen sevinirim :)
sevgili momentos,
kışlıkları kaldırıp, yazlıkları yerleştirecektim dolaba. ama güvenemedim, zayıf buldum baharı. beni desteklemez, hiçbir şey bu kadar kolay olmaz, dedim. yazlıkların bir kısmını çıkarıp, şifonyerin üstüne katlayıp koymuştum. ama dağıldılar iki günde. nitekim boyun eğmez kış yine buralardaydı. şu an üstümde gardrobun en kalın kazağı ve upuzun bir çorap var üstümde. bahar elbette narin ve utangaç olsa da gelecek. ama kış giderken geride o bahardan zevk almaya hali kalmamış bizleri bırakacak. yoruldum artık. gelsen de gelmesen de bir, dedim bahara bugün. sokaktaydım. seni beklemekten usandım. ama eğer ruhumun iklimiyle çok ilişkili bu mevsim hadisesine de aldırmaktan vazgeçersem... ne olur? düşünmek bile korkunç:) işte çiçekli elbiseler orada bir parti beklentisiyle sevinçli, bir heyecanlı telaş içinde dağınık, ama şakasına gülünmemiş bir kızın solan yüzü gibi buruk öylece bekliyor. her şey bekliyor, her şey bir eşikte.
yatağa giysileri saçılmış bir kadının odasından bahara daha çok ne benzer? bana kalırsa çok az şey daha:)
sevgiler.
evet ! bira ! sizin balkonda veya bizim terasta, nasıl bildiniz istediğimin tam da böyle bir şey olduğunu. Öpüyorum
Ülker
güneşli günlerde soğuk birayı hatırlamayan olur mu:) bir gün içeriz umarım. ama şimdi kurşuni bir hava var. akşam oldu. turuncu ışıkları yanıyor evlerin. cam bardakta çay içiyorum. hafif uykulu bir halim var yapmam gereken bir takım işleri yapmaktan alıkoyuyor bu. yapmayacağım:) kieslowski'nin dekalog serisinden, 3. filmi izliyorum. iyi hissediyorum. bahar çümkü ne olursa olsun çok yakında:)
sevgiler çok.
Evet belki bir gün :) Behzat Ç.'nin senaryo ekibine girerseniz mesela :)) Kırmızı ? benim aklımda hep Mavi kalmış. Müziğinden mi acaba ?
Sevgiler
Ah ben bu hataya nasıl düştüm , 3. deyince aklıma üç renk geldi :) göndere basınca fark ettim :)
seninle bir şey konuşmak istiyorum peri. Akşam 9 gibi müsait olurmusun ? Mailden. Benim mailim : buyulugerceklik@gmail.com....özel olduğundan kusura bakma....
ülkercim, evet ama hep üç renk geliyor akla da ondan:) dekalog, on emrin on kısa filmle yorumlanması. çok güzel.
dışardan geldim az önce. üşümüşüm ve üşümek beni daha da yoruyor. çay yaptım. battaniyenin altına girip film izlemek istiyorum ama yapılacak işim var. ama aklım hiç başımda değil. bu iklim beni şaşkına çevirdi.
öpücükler, sevgiler çok.
azecim,
biraz kendime gelip, birkaç şey yazmam gerek ama, elbette konuşuruz. ben sana davetiye gönderdim. isim farklı orada, o benim, kabul et. gtalk'ta konuşuruz. umarım iyisin, çok endişelendim şimdi. orada olacağım.
sevgiler.
Yorum Gönder