Salı, Mayıs 25

ayaklı günlük


Ayak: Bıktım senden yahu, bu ne!
Ben: Biliyorum, çok üzgünüm.
Ayak: Sabaha kadar olmaz ki! Gece 4.00’te yemek masasının altında işimiz ne!?
Ben: Kesinlikle haklısın.
Ayak: Şimdi de dışarı çıkacağız, diyorsun.
Ben: Zorunda olmasam istemezdim. Son ödeme günü.
Aya: Hayır!
Ben: Hadii, gir şu ayakkabıların içine.
Ayak: Kahretsin!




Uyumadan önce Zizek’in Sadist bölümünü tekrar okuyup, Sade’cı sapıklığın temel formülünü, Stalinist Komünizme uyguladığı bölümde çok eğlenmesem; pornografi bölümünde, Out of Africa filmindeki Meryl Streep ile Robert Redfort sevişmesinin pornografi sahnesi olarak düzenlemesi durumunda filmin ne hale geleceğini açıkladığı yerde kopmasam, güzel güzel uyurdum belki.



Gökyüzü nefis bir mavilikle aydınlanıp, mahallemizin imamı muhteşem sesiyle ezan okumaya başlamasa yine uyurdum da, sabah ezanıyla  uyumak, günah olmasa bile çirkin gelir bana.

Hemen hiç kullanmadığımız salondaki yemek masasının altına kilim sermek için en uygun vakitmiş gibi yataktan fırlayıp, kilimi bulup, milim milim ölçerek serdim; pencereyi açıp, salonu havalandırmaya bıraktım.

 
Mutfağa dönüp kahvemi yaptım. Arçil’e patatesli omlet pişirdim, çilekleri doğrayıp, üstüne pudra şekeri serptim, masayı hazırlayıp, telefon alarmının çalmasını beklerken, Yaratıcı Ruhun Evrimi kitabından, insanla makine işbirliğinin sonucu, gökdelenlerin yükselişi bölümünü okudum.  Tina’yı fırçaladım, ki şimdi yatağımda sefil vaziyette uyuyor, nihayet alarm çaldı, Arçil’i uyandırdım.



Arçil’le, saçını kestirmesini söyleyen öğretmenden nasıl kaçabileceğimizi, onu nasıl atlatabileceğimizi konuştuk masada. Kestirmeyeceğiz, çünkü Haziran’ın sonunda konser var ve asla ama asla kısa saçlı gitmeyecek konsere Arçil. Belki konsere kadar kulağa küpe işini de hallederiz.

Şu an bedenim yorgunluk sınırını çoktan aşmış, ancak zihnim pür uyanıkken dışarı çıkacak, banka işlerini halledecek, kitapçıya uğrayıp bir iki kitap alacak ve eve döneceğim. Akşama kadar ayakta kalmayı becerirsem (ayak: heyyy!),  akşam uygun bir saatte efendi efendi uyuyacak ve şu uyku sorununa çözüm getirmiş olacağım.



Uyku sorununu çözmek şu işe yarayacak; sabahları karşıdaki ormana gidecek, kırk beş dakika yürüyecek, eve dönüp, duş alıp, kahvaltı yapacak ve gün için plan neyse (mesela banyo fayanslarını yeni keşfim Cillit Bang ile güzelce ovmak, mutfaktaki karıncaları kovmanın yolunu bulmak, Arçil’e gelecek yıl için uygun dersaneyi şimdiden araştırıp, belki kaydını yaptırmak, kendime bir çalışma programı yapmak…)  harfiyen onu uygulayacağım.

Hadi bana eyvallah.


Ben: Geeel!
Ayak: Kahretsin!
Ben::)


bugünün müziği için café de pass'a teşekkürler.


12 yorum:

Momentos dedi ki...

Offf.. aslında ahhh.. evet evet kesinlikle ahhh !.. şu okuduğum yazı beni aldı; annemin yaşadığı ve her zamanki neşesini, enerjisini saçtığı evimize, hazırladığı kahvaltıların kokusunu yatağa ve rüyalarımıza sokarak bizi ayaklandırdığı, mutlaka radyonun açık olduğu ve annemin çiçekli sesinin da ona eşlik ettiği, evin her daim temizlik ve güzel yemekler koktuğu o derin anlamlı günlere götürdü. endişeliperi; iyi ki varsın.. bir iki gündür yazı görmeyince bu sefer "endişe" takısını ben edindim diyebilirim :)) bu arada çok önemli bir not: karıncalar için karınca tebeşiri kullanmalısın. Aynı sıkıntıyı yaşıyordum ve inanmaya inanmaya kullandım ama kesin çözüm olduğunu görünce şaşırdım. çıkış yerlerine hat olarak sürüyorsun, hepsi bu. Sonu bilinmeyen bir tatile gidiyorlar sülalecek :))) Sevgiler, ellerine sağlık hayat parçaların için.

asliberry dedi ki...

Hmm yarın sabah da o omletten ben yapsam Yaman'a. Ama o patatesleri kızartmak? zor geliyor bana ya.

endiseliperi dedi ki...

offf momentos, az önce girdim içeriye ve ayaklarım gerçekten çok sızlıyor. lüzumlu işlerden sonra lüzumsuz işler de yaptım. bir tuhaf etek aldım ve hiç düşünmediğim renkte bir converse. arçil'e de alacaktık, sanırım converse sevmiyor o, beğenemedi. arçil'e kargo şort ve boxer ve iki adet siyah grup tişörtü. ölmek üzereyim yorgunluktan.

tamam, aklımda olsun bu karınca tebeşiri, yarın bakayım bizim buralarda. belki yine çıkmam gerek kadıköy'e filan ya, bakalım.


umarım uyuyabilirim bu gece ve bu yorgunluk işe yarar.

güzel sözlerin için çok teşekkür ederim.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

aslı'cığım,
arçil'in yumurtaya alerjisi vardı, böreğe, şuna buna koyduğum yumurtalarla aştık bu alerjiyi. şimdi çok seviniyorum yiyebilmesine, o yüzden yani. yoksa zor elbette sabahın köründe kalkıp pataes soyup küplere bölmek.hem sen telaşlı oluyorsun sabahları, ben evdeyim nasılsa. protein için, ton balığı kanepeleri hazırlasan da olur. ben muz dilimliyordum ya, şimdilerde çilek hazırlıyorum böyle, pudra şekeri serpince hoş oluyor sanırım. arçil'in zayıflaması lazım, sabah güçlü, akşam hafif yedirmeye çalışıyorum, ama pek olmuyor. yine de çok gayretli, bayağı yürümeye başladı okul çıkışından sonra.

bugün kargo şort alıyorduk, 34 beden aldık! en az bir beden zayıflaması lazım.

öpüyorum çok seni. öyle yorgunum ki.

sevgiler hepinize.

Unknown dedi ki...

Cok komik desem haksizlik olmaz de mi... Ozellikle de ayagin aldigi rol cok komik... :-)

endiseliperi dedi ki...

niye haksızlık olsun, eleştirel günlük? komik elbette. dün ablam aradı, dedi ki, senin kimseye ihtiyacın yok konuşmak için, ayakların var, olmadı ellerin, gözlerin, omuzların...:) ayaklarımın böyle mıızıldanıp durduğuna bakmayın, yürümeyi çok severler. evin içinde de sürekli ordan oraya dolaşıp dururlar aslında. o, benim dışarıda ya da evde olmaya verdiğim anlamlardan sıkılıyor, yürü git işte ya, diyor bazen, düşünme. elbette birbirimizi çook eskiden beri tanıyoruz, ben onun küçücük halini biliyorum. hal böyle olunca, sanki şöyle oluyor, birlikte büyümüşsünüz ama sen biraz mesela çok havalı olmuşsun, çok bilmiş konuşuyorsun, sanki dünyanın sana, fikirlerine çok ihtiyacı varmış gibi rol kesiyorsun, farklılık peşinde müthiş bohem bir hayatın filan var mesela, atıyorum şimdi, ayakların yanında (yani bedeninin altında tabii) püfff, boşver yaa, hadi bir paket fıstık al sen, ben de uzanayım şöyle diyor. yargılamaz, pek de aldırmaz ama hayatı kavrayışlarımız biraz farklı ayaklarımla. o çok rasyonel, kendiyle barışık, basit... anlatabiliyor muyum?

ellerim ise bambaşka... onu da sonra anlatırım. ellerim çok acıklı ama, hiç öyle gülmezsiniz.

sevgiler.

Momentos dedi ki...

endişeliperi; yeni giysileri güle zıplaya giyin :) tişört konusunda da bir yer var bildiğim, Kadıköy Reks sinemasının diğer köşesinde hafifçe merdivenlerden inilerek girilen ve bol çeşidin olduğu bir dükkandan bahsetmek istedim. Eminim Arçil o dükkanı sever. Umarım bu sabaha ayakların ve sen dinlenmiş, uykuyu almış şekilde kalkmışsındır.
Güzel bir çarşamba olsun sana... :)

Sevgiler,

endiseliperi dedi ki...

merhaba momentos,
bahsettiğin dükanı biliyorum, çok hoş tişörtler var ya, pek arçil'in tarzı değil. arçil, siyah, üstü sevdiği müzik grubunun "korkunç" baskısıyla süslü tişörtleri seviyor. dün dedim ki, yeni aldığımız "camel sarısı kargo şortunla, korn tişörtündeki kahve desen çok uyar." başını esefle salladı, ben bu işlerden hiç anlamıyormuşum gibi ve lütfedip, "uyumlu olmaması gerekiyor,"dedi. hay aksi!

evet, dinlendim momentos, gece 1.30 da uyudum ki, çok geç evet. beş saat uyuyabildim. her akşam biraz daha geriye çekip uyku sorununu hallederim sanırım.

şimdi hiç değilse uzansam ne hoş olur, ama ne bileyim, aklımda yaz dolması yapmak var akşam için, en küçük tepside basit bir pizza ve belki bir de mercimek çorbası... halim de yok aslında. bakalım işte.

dalmış gitmişim, momentos, anlatıp duruyorum:) çok teşekkür ederim, ne tatlısınız.

sevgiler.

görünen isim dedi ki...

çağrışımlar :
-baş varken ayaklarla konuşulmaz
-ayaklar baş, başlar ayak olmuş

ve bittabi : orhan veli

Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allah'ın adını,
Günahkar da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendiye
(KİTABE-İ SENG-İ MEZAR)

hey :)

>> bknz: heyheyleri üstünde olmak ;)

endiseliperi dedi ki...

neden görünen isim, neden size şu kadar olsun güvenmiyorum?

günahınızı almayayım şimdi ama, neyse bakalım...

ayak&baş ile ilgili sözleri sevmiyorum. çoğu özlü sözleri ve atasözlerini de pek sevmem. hatta aforizmalardan d apek hoşlanmam. bütün bu sözler, hap gibidir; al, yut, uyuş... ver, içir, kendini ifade etmiş ol... çok fabrikasyon...

siz dediniz diye, değil, sevmiyorum işte.

heyhey!

mavi dedi ki...

Kahvaltı şahane, ama benim bilgisayar başında ıslak kek ve sütle sizi okumanın keyfi daha güzel. Karıncalar için ben şeker serpiyorum üstlerine gariplerim onları yuvalarına taşıma telaşına düşüyorlar ve kayboluyorlar. Ormanda köpekler var mı hala?
İzmir'den sıcacık sevgilerle...

endiseliperi dedi ki...

sevgili mavi balon,
ıslak, kahverengi bir kek lokmasını, hemen sonrasında alınan bir yudum sütle ağızda eritmenin çocuksu neşesiyle doldum şimdi. büyümüşlerin, önlerine bir tercih konulduğunda, yine de sütü seçmeleri bana, bir lezzetin sıradan seçimini değil de bedenin çocukluğunu unutamamasını düşündürtür ve neredeyse gözlerim dolar. mavi balon, süt içtiğiniz için ve bunu dediğiniz için ne çok sevindim şimdi, teşekkür ederim.

ya o karıncalara şeker serpmeler? bu, kusursuz bir mantık; çocukça, ama kusursuz. iyi fikir! ama ben karınca tebeşiri alacağım, çünkü tina yemek tabağına bir tanecik bile olsun karınca girsin, yemiyor yemeğini. onları kesin bir şekilde uzaklaştıracak çözüm üretmeliyiz. ilgimizin başrolünde tina var çünkü.

var! ormanda köpekler var. uzaktan korkutucu gelen o köpekler, yaklaşınca sevimli kuçu kuçulara dönüştüler. köpeklerden korkmuyoruz artık! ancak insanlar var ormanda, korkunç, erkek gözleriyle bakan insanlar. gidemiyoruz tek başımıza. ve istemiyoruz da. çünkü ormana bir cafe açıldı ve cafe'de iğrenç müzikler çalınıyor ve bizi daha kapıdan püskürtüyor.

izmir'e sevgiler, selamlar.